Genel

Türkü tadında bir karnaval


Hemen hemen her türkünün bir hikayesi vardır. Türkü tadında olmasada bizim bu karnaval maceramızın da bir hikayesi var. Aylar önce Marketing Türkiye dergisi pazarlama bloggerları ile bir toplantı yapmıştı. O toplantıda bazı kararlar alınmıştı. Özgür arkadaşımız “pazarlama bloggerları karnavalı yapalım mı?” önerisinde bulunmuştu. İlkin nasıl bir şey olduğunu anlamadığım ama uygulamaya geçince “haa tamam” dediğim bir fikirdi. Özgür heyecanlı heyecanlı bunları anlatırken, ben de bir yazı yazıyordum. Tamam itiraf edeyim, karnaval fikrini dinlemiyordum. Ama o yazıyı buradan sizlere aktarmak karnavalın bendeki ayağına nasip oldu. Hep aklımda olan yazıyı, karnaval ile birleştiriyorum. Karnaval dediğimiz şey, her bloggerın seçme bir yazısını alıntılayıp, evsahibi blogdan bir yazı olarak sunmak üzerine kurulu.
Rahmetli Barış Manço, Elton John ile bir ortamda karşılaşır ve heyecanlı heyecanlı konuşur. Onu ne kadar çok beyendiğinden bahseder. Güzel ve kısa bir sohbet, Manço’nun hayatını değiştirmeye ve düşündürmeye yetmiştir. John kendisine,
“Ben ülkemin müzik adamlarını dinlerim. Ülkemi anlamaya ve halkıma bir şeyler vermeye çalışırım. Müziğimin altındaki sır budur. Sen de kendi toğrağının müziğine, özüne bak. Onları al ve yapmak istediğin müzikle harmanla. Kendinden kopma.” mealinde bir açıklama da bulunur. Bu açıklamadan sonra Manço Anadolu yollarına düşer. Anadolu müziğini ve bu işin ustalarını bulur. Yılarca halk ozanları ile görüşür. Onlardan biri de Manço’nun hayran olduğu isimlerden biri, Aşık Reyhani’dir. Aşıklık geleneğinin son yıllara kadar tanıdığı en iyi isimlerden biridir Reyhani. Köy kahvelerinde biraraya gelen aşıklar hünerlerini sergiler, bir Anadolu geleneğini yaşatırlardı. Müzikle oldukça içli-dışlı olmasına rağmen bu toplantılara Manço, izleyici olarak katılırdı. Reyhani kendisine “Sen kaldırım ozanısın” diyordu ve Manço bir söyleşisinde, “Tüm çabalarıma rağmen onlardan alabildiğim en iyi ünvan bu olmuştu. Ama bana verilmiş en büyük ünvandı.” diyebiliyordu.
Sanatçı kendi ülkesinden kopuk olamaz. Kendi müziğine aşina olmayan ve sevmeyen biri, bir yerlerde ciddi açık veriyordur. Yaptığımız işe bakılırsa, pazarlama ile iştigal etmedeyiz. Pazarlama da durum çok farklı değildir. Ülkenizi, müziğinizi, halkınızı, geleneklerinizi, coğrafyanızı bilmiyorsanız fildişi kulenizde fazla kalamazsınız demektir. Global düşün, yerel hareket et, kavramının işler olduğu bir dünyada, kendi benliğinizle arayı açmanız düpedüz hata olur. Binlerce yıllık Anadoluda öyle türküler vardır ki, bir devre ışık tutar. Her bölgenin hatta her ilin kendine göre bir tarzı ve türkü biçimi vardır. Söyleyicisine göre ruhu değişir türkünün. Türkü aynı türküdür ya birinden dinlediğinizde sevmediğinizi, bir başka icracıdan dinlerken mest olursunuz. Sunum mühimdir. Aynı türküyü bazen onlarca insan okur, onlarcasından dinleseniz de bambaşka keyif alırsınız. Böyle bir şeydir türkülerimiz. Bu karnavalda da pazarlama bloggerlarını atıştırmak istedim. Ama öyle lebdeğmez, taşlama, güzelleme, koçaklama tarzında değil. Bizimkisi pazar-lama:)
Sazı eline ilk alan(Saz dediysem sözüngelişi. Maksat kimler ne dinler, bize ne önerir.) Mobilasyon’dan Refik. Neşet Ertaş Usta’nın adı ile başlayalım vesselam.

Bahçe duvarından aştım
Sarmaşık güllere dolaştım
Öptüm sevdim helallaştım
Yanıyorum yanıyorum hele
Mayii oldum gonca güle
Acem şalı ince bele

Şahin Tekgündüz, Mahzen’den bir türkü ile Refik’i karşılıyor. Muzaffer Sarısözen derlemesi, Ahmet Gazi Ayhan kaynaklı bir Kayseri türküsü,

Gesi Bağlarını Dolanıyorum
Yitirdim Yarimi (Anam) Aranıyorum
Bir Çift Selamına Güveniyorum
Atma Anam Atma Beni Dağlar Ardına
Kimseler Yanmasın Anam Yansın Derdime

Bir türkümüz var ki, ekip olarak söylesek yeridir. Kahraman bir avuç askerimizin ardından bize kalan en güzel türküdür. A. Selim Tuncer , bu yazıyı kaleme alırken ciddi desteğini gördüğüm Zeynep Özata, Murat Buyurgan ve Murat Kaya biraz içli içli bu İzmir türküsüyle yerlerini alıyorlar;

Ah, Bir Ateş Ver, Cıgaramı Yakayım
Sen Sallan Gel, Ben Boyuna Bakayım

Uzun Olur Gemilerin Direği
Çatal Olur Efelerin Yüreği
Ah, Vur Ataşı Gavur,

Sinem Ko Yansın
Arkadaşlar Uykulardan Uyansın

Sanırım bilmeyen yoktur sıradaki türküyü. Eylülce’den;

Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar,
Ciğerim Yanıyor Aney Gözlerim Ağlar,
Benim Zalim Derdim Cihanı Dağlar.

Gezme Ceylan Bu Dağlarda Seni Avlarlar,
Anandan Babandan Yardan Ayrı Koyarlar.

Urfa Dağlarında Gezer Bir Ceylan,
Yavrusunu Kaybetmiş Ağlıyor Yaman,
Yarimin Derdine Bulmadım Derman.

Hep ağır mıdır türkülerimiz? Değildir diyor Cengiz;

Kesik Çayır Biçilir Mi
Soğuk Sular İçilir Mi
Bana Yardan Geçti Derler
Seven Yardan Geçilir Mi

Aman Desinler Desinler
Şeker Yesinler
Şu Kız Şu Oğlana
Yanmış Desinler.

Çok savaş gördü Anadolu. Çok yandı yürekler. Ama Yemen başkaydı. Aldığını geri vermiyordu. Bu güzel türküyü bize Onur hatırlattı.

Havada Bulut Yok Bu Ne Dumandır
Mehlede Ölüm Yok Bu Ne Şivandır
Şu Yemen Elleri Ne De Yamandır

Ano Yemen’dir Gülü Çemendir
Giden Gelmiyor Acep Nedendir

Şu Dağın Ardında Redif Sesi Var
Varın Bakın Çantasında Nesi Var
Bir Çift Pabuç İle Bir De Fesi Var

Burası Huş’tur Yolu Yokuştur
Giden Gelmiyor Acep Ne İştir.

Eee türkü olur da dinleyici olmaz mı? Salonda biraz dolaşalım. Bakalım tanıdık kimler var? Gözüme ilk olarak Tunç takılıyor. Biraz ötede Barış var sanki. Hemen yanıbaşındaki de Volkan’dan başkası değil sanırım. Alemşah türkülere kaptırmış kendini. Aramızda olmak isteyipte bir manisi çıkıp gelemeyen, türkü tadını uzaktan bizimle paylaşan dostlarımız var bir de. Türküler vefayı salık verir. Ben de bir vefa ile onları da buradan anayım istedim.
Alper
Güzel insan İsmail Kaya
Özgür
Mor fikirleri ile Muhammet
Burak Kaynak

Ben ise türküleri alabildiğine seven biri olarak, en sevdiğim türküyü, Arzu Görücü’nün sesinden size aktarıyor, türkü tadında bir hayatınız olsun diyorum.

Comment here